Son Dakika

Çocukların “sıkılma hakkı”: Yaratıcılığın gizli anahtarı mı?

Published

on



Tarihteki en büyük buluşlardan bazıları, boş zamanlarda ortaya çıktı. Isaac Newton, yer çekimi yasasını bahçede elma ağacı altında düşünürken geliştirdi. Arşimet, suyun kaldırma kuvvetini bir hamamda keşfetti. Albert Einstein ise en önemli fikirlerini, uzun yürüyüşler sırasında şekillendirdi.


Bugün ise çocuklar, okuldan sanata, spordan teknolojiye kadar kesintisiz bir etkinlik maratonunda büyüyor. Her dakikaları dolu dolu planlanıyor.


Aileler, onların her anını doldurmanın en iyi yöntem olduğuna inanıyor. Oysa son yıllarda yapılan araştırmalar, bu yaklaşımın düşündüğümüz kadar faydalı olmadığını gösteriyor.


Örneğin, UNICEF’in 2023 Çocukların Ruh Sağlığı raporuna göre, sürekli bir programa maruz kalan çocuklarda stres, içe kapanma ve özgüven sorunları daha sık görülüyor.


ScienceDaily’de yayımlanan bir araştırma ise, sıkılmanın çocukların yaratıcı düşünme becerilerini artırdığını gösteriyor.


Peki, çocuklara sıkılma hakkı tanımak neden bu kadar değerli? Bu soruları Psikolog Seda Akçakaya ile konuştuk.

[Fotoğraf: Getty]

Çocuk sıkıldığında, dışsal uyaranlar olmadan kendi içsel kaynaklarını kullanmaya başlar; mesela yeni bir oyun icat eder, objelere farklı anlamlar yükler ya da daha önce düşünmediği bir çözüm yolu geliştirir.

Psikolog Seda Akçakaya


Sıkılmak: İçsel dünyayı harekete geçiren doğal bir süreç


Sıkılmak, çocuğun iç dünyasını keşfetmesi için bir fırsat sunuyor. Psikolog Seda Akçakaya, sıkılmanın üretken bir sürecin başlangıcı olduğunu vurguluyor.


“Çocukların sıkılma hakkı, çağdaş gelişim psikolojisinde giderek daha fazla önem kazanan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Sıkılmak, çocuğun iç dünyasıyla baş başa kalmasına ve içsel kaynaklarını kullanarak yeni şeyler üretmesine olanak sağlar. Sürekli planlanmış etkinliklerle meşgul edilen çocuklar, dışsal uyaranlara bağımlı hale gelir. Bu durum, hayal kurma, içsel motivasyonla hareket etme ve spontane oyun kurma gibi yaratıcı süreçleri köreltebilir.”


Boş zamanlar, yeni fikirlerin doğduğu alanlardır


Boş zamanlar, çocuğun içsel süreçlerini harekete geçiriyor; yeni oyunlar, yeni hikayeler, yeni çözümler doğuruyor. Bu süreci Akçakaya şöyle anlatıyor:


“Sıkılma anı, çocuğun dışsal yönlendirmelerin çekildiği, içsel süreçlerin aktive olduğu bir boşluk alanı yaratır. Bu boşluk, yaratıcı düşünce, geleceği planlama ve alternatif senaryolar üretme gibi işlevlerin gelişmesine olanak sağlamaktadır. Çocuk sıkıldığında, dışsal uyaranlar olmadan kendi içsel kaynaklarını kullanmaya başlar; mesela yeni bir oyun icat eder, objelere farklı anlamlar yükler ya da daha önce düşünmediği bir çözüm yolu geliştirir.”


[Fotoğraf: Getty]


Her anı planlanan çocuklar, belirsizlikle baş etmekte zorlanıyor


Çocukların her dakikasını doldurmak, onların belirsizliğe tahammül edebilme becerilerini de zayıflatabiliyor. Akçakaya, “Yaratıcılığın temelinde ise, belirsizliği tolere edebilmek yatıyor” diyor.


“Yaratıcılık, belirsizlik içinde yön bulma yeteneğidir. Her anı planlanmış bir çocuğun belirsizlikle karşılaşma ve onu yapılandırma fırsatı azalır. Kendi başına düşünme ve oyun geliştirme, çocuğun bağımsızlık, dikkat süresi ve içsel motivasyon geliştirmesi için kritik önemdedir. Sürekli yapılandırılmış etkinliklere maruz kalan çocuklarda bu beceriler zayıflayabilir.”


Seda Akçakaya ebeveynlerin ve eğitimcilerin boş zamanı yalnızca “boşluk” olarak değil, yaratıcı bir fırsat olarak görmesi gerektiği vurguluyor.


“Öncelikle, boş zamana olan bakış açısının değişmesi gerekir. Boş zaman, doldurulması gereken değil, yaratılması gereken bir alandır. Ebeveynler ve eğitimciler, çocuklara serbest zamanlar tanıyarak, onların kendi oyunlarını kurmalarına olanak sağlayabilir. Açık uçlu oyuncaklar (lego, taşlar, kumaşlar), doğa ile temas, dijital uyaranlardan uzak alanlar yaratmak bu süreci destekler.”


“Kendi kararlarını veremeyen çocuklar, gelecekte özgüven sorunu yaşayabilir”


Sürekli yönlendirilen bir çocuk, ileride bağımsız karar vermekte ve risk almakta güçlük çekebiliyor. Özgüvenin gelişimi ise, küçük yaşlardan itibaren verilen özgür seçim şanslarıyla başlıyor.


“Sürekli yönlendirilen bir çocuk, karar almanın getirdiği risk ve sorumlulukla yüzleşemez. Bu durum, ileride karar alma süreçlerinde pasiflik, kaygı, başkalarının onayına bağımlılık gibi sorunlara yol açabilir. Özgüven, kişinin kendi seçimleri sonucunda edindiği deneyimlerle gelişir.”



Kaynak TRT

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Trend

Exit mobile version